25 Nis Bil(me)mek.
Yoğun bir koşuşturma kaplıyor hayatımızı, benliğimizden uzaklara götürüyor. Derin bir yolculuk içinde sanıyorken biz sığlığın içerisinde çamurlara bulanıyoruz. Bocaladığımız çamurlar benliğimizi kaplıyor ve titrlerimiz içerisinde çamurda yok olduğumuzu unutuyoruz. Parlayan titrlerimiz bizi bizden alıyor. Kendimizi oynadığımız rollerden ibaret görüyoruz. Özümüz yerine imajımızla bir tutuyoruz kendimizi. Bu da, bizi başkalarının onayına bağımlı kılıyor.
Bilmek bizim gerçeğimiz oluyor, birşey bilmek çok önemli gözükmeye başlıyor. Bilgi sandığımız şey içerinde bilmemenin güzelliğini unutuyoruz. Fazla bildiğimizden olsa gerek, sevgiyi dışımızda aramaya başlıyor, birbiri ardına bağımlılık ilişkileri kuruyoruz. Oysa ki sevginin bilmeme üzerine kurulu olduğunu hatırlamamız an meselesi…
Bilmemek ve sevmek sıradanlıktan ibaret geliyor insanoğluna. Oysa tek ibadetimiz, inancımız, belki de dinlerin en büyük mertebesi bilmediğimizi bilerek sadece idrak edebilmek.
” Bilgi genellikle başkalarını bilmenin sonucudur,Fakat uyanmış insan,işlenmemiş taşı görmüştür.
Diğerleri güç ile ustalaşmış olabilir,ancak kişinin kendi benliğinde ustalaşması tao’yu gerektirir.
Birçok maddi şeyi olan kişi,zengin olarak tanımlanabilir,
ama sahip olduklarının yeterli olduğunu bilen kişi,ve tao ile birlikte olan, maddi şeylere yeterince sahip olmuş olabilir, ayrıca kendi özüne de sahiptir.
İradenin gücü sebat getirebilir;ama dayanmak için sükünete sahip olmak, tüm günler için korunmadır. Fikirleri dünyada kalan kişi, tüm zamanlar için mevcuttur.”
Tao Te Ching ( part 33)
Güneşin aydınlığı gibi kalbinizi aydınlatan ışığın,egolu bilgi dışındaki sade anlayışı her an hissedebileceğimiz günleri yaşayabilmemiz dileklerimizle.