Otonomik Disregülasyon

Otonomik Disregülasyon

Karşılaştığımız olaylar karşısında iki temel cevap veririz. Verilen refleks cevaplar otonom sinir sistemi denilen sinir sistemi tarafından yönetilir. Bu sistem 2 yapıdan oluşur:

1) Sempatik sinir sistemi (SSS),

2) Parasempatik sinir sistemi(PSS).

Sempatik sistem vücudun acil durum cevabını oluşturur. Bu sistem aktive olduğu zaman; kalp atışı ve solunum hızlanır, sindirim yavaşlar veya durur, göz bebekleri genişler ve terlemeye başlarız. Bu tepki kaç veya savaş tepkisidir. Beden tehlike ile ya savaşacaktır ya da kaçacaktır. Ormanda bir arslanla karşılaşma anındaki tepkimiz olarak düşünülebilir.

Parasempatik sistem ise sempatik sistemin karşıtı tepkiden sorumludur. Karşılaşılan kriz sonrası bedenin sakinleşme tepkisidir. Kalp ve solunum yavaşlar, sindirim düzene kavuşur, göz bebekleri kısılır ve terleme durur.

Bu iki cevap, sempatik sistem arabanın gaz pedalına basılarak hızlanması, parasempatik sistem ise fren pedalına basılması ile yavaşlaması olarak algılanabilir.

Günlük yaşantımız iki bu iki sistemin etkileşimi ile yürütülür. Örneğin; sabah kalkınca sempatik sistem aktifleşmez ise keskin bir tansiyon düşmesi hissedilir, fakat SSS aktifleştiği için vücudun dolaşımı artar. Yine benzer bir tepki de yemek yendiği zaman PSS mideye daha fazla kan gönderir ve yemeğin daha iyi hazmedilmesine yardımcı olur. Ağır bir spor yaparken hiç açlık hissetmeyiz fakat egzersizin ardında rahatlama döneminde PSS’nin kontrolü ele alması ile açlık duygusu oluşur. Bu iki sistem dengeli ve uyumlu çalışarak homeostazis denilen bedenin denge durumunda olmasını sağlar.

DENGE VE STRES

Toplum içinde bireyi tehdit eden ve zorlayan tehlikelere karşı gösterilen bedensel ve ruhsal tepkiye stres denir. Gerilim, endişe, kuşku, tedirginlik, huzursuzluk, korku, heyecan gibi duyguların tamamını veya bir kısmını anlatan stres, günümüzde yaşamımızın bir parçası olmuştur. Gittikçe zorlaşan/ zorlayan yaşam koşulları, hızlı değişimlerin getirdiği belirsizlikler ve insan ilişkilerinin farklılaşması stresi arttıran faktörler arasındadır.

Stres en temelinde normal bir tepki olarak değerlendirilebilir, ancak uyum sağlama çabalarımızın yetersiz kaldığı ( yapılacak çok işin olmasına karşın hiç zamanın olmadığının hissedildiği ) durumlarda bir sorun haline gelmektedir. Ayrıca stres, ortada herhangi neden yokken ya da gerçek bir neden olmadığı durumlarda bile bireyi etkileyebilecek aşamaya gelmişse süreğen bir hal almış̧ demektir. Stresin başlıca fiziksel belirtileri kalp çarpıntısı, hızlı nefes alıp verme, terleme, mide ağrısı ve kas gerginliği ( aşırı bir sempatik sistem cevabı ) olarak ortaya çıkabilir. Zihinsel olarak ise insanlarda endişe hissi, uyku sorunları, sinirlilik hali, davranış̧ bozuklukları ve daha ileri aşamalarda duyarsızlaşmaya neden olmaktadır.

Stresin oluşmaması (?) ya da var olan stresin azaltılması için gerekli önlemlerin zamanında alınması, bireysel verimlilik/ yaşam kalitesi açısından son kerte önemlidir. Günlük yaşamımızda bireyin kaygı düzeyi öğrenmeye etki eder. Bireyler stres oluştuğunda verdikleri tepki (sempatik sistem aktifleşmesi), öğrenme ve bellek ile bağlantılı sinirsel sistemlerin işleyişinde performans azalması ortaya çıkmaktadır. Yani öğrenme azalmaktadır çünkü sempatik sistem cevabı bir kaçma cevabı olup ormanda karşılaşılan arslana verdiğimiz cevaptır dolayısı ile arslandan kaçarken ne kadar rahatlıkla kitap okuyabilir veya herhangi yeni bir bilgiyi aklımızda tutabiliriz.!

Başa çıkma

Bireyin kaynaklarının üstünde olarak değerlendirip, içsel ve dışsal taleplerin üstesinden gelmek için sürekli değişen / geliştirilebilen bilişsel ve davranışsal çabaların tamamı başa çıkma olarak ifade edilebilir.

Stresle başa çıkabilmek için; gerilim altında kalan bireylerin kendilerinde strese neden olan farklı veya benzer etmenleri bilmesi, stresle başa çıkmada bireysel tutumları konusunda farkındalık sahibi olması ve gerektiğinde bu yöntemleri etkin şekilde kullanabilmesi gerekmektedir. Kısaca stresle başa çıkma, stres faktörlerinin oluşturduğu duygusal gerilimi azaltmak/hatta yok etmek ya da bu gerilime dayanabilmek amacıyla verilen davranışsal ve duygusal tepkileri güçlendirmesi uzun süreli sağlıklı yaşam için vazgeçilmez olarak algılanmalıdır.

Otonomik disregülasyon olarak adlandırılabilecek denge halinin olmaması günümüzde pek çok hastalığın temel kaynağı olarak görülebilir. Bedenlerimizin aşırı stres / sempatik uyarı altında kalması, uyaranların çokluğu, farkındalıktan uzak algılama sonucu yeni kazanmış olduğumuz davranışlar sağlıksız bir yaşam sürdürmemize neden olmakta.

En sık yapılan hatalı davranışsal bir model olarak ders çalışma alışkanlıklarımız verilebilir. Öğrenmenin yerine ezberin aldığı eğitim modelimizde ders çalışırken içilen her bir kahve hem sempatik sistemi uyarır hem de sınav kaygısı ile artmış sempatik aktivitenin daha kuvvetlenmesine neden olarak bir kısır döngü oluşturur. Bu kısır döngü öğrenmeyi oldukça güçleştirir. Beyin yeni bilgileri öğrenmek isterken dinlenmek ve uyumak ister bunun sonucu uykumuz gelir. Bu duruma birey yeni bir kahve ile tepki verir uyku kaçar fakat sempatik sistem aktif olduğu için öğrenme zorlaşır. Kısa süreli hafızanın aktif olduğu bu model öğrenmeden ziyade ezberlemeye bunun sonunda da kısa zamanda unutmaya neden olur. Günümüzde insanların en çok unutkanlıktan yakınması gerçekten vitamin eksiklikleri ile açıklanabilir mi?

Yazı: Fizyolog Dr. Gökhan Karaorman

Önemli hatırlatma: Bu metin Doktor Gökhan Karaorman tarafından Şifa Sanatları için kaleme alınmıştır. Yazarın izni olmaksızın kullanılamaz ya da kopyalanamaz.

Facebook Sayfamız için tıklayınız.



Skip to content