Yöntem ve Gerçek Bilgi

Yöntem ve Gerçek Bilgi

Çoğumuz için bir şeyler öğrenmek hayatlarımızın en değerli uğraşlarından biri. Kavramlar olmadan kendimize ait bir alanı oluşturamaz hale geldik. Herhangi bir durumu ya da fikri kelimelerle ifade etmeden anlayamayacağımıza dair bir saplantımız var. Sözcüklerin öylesine tutsağı olmuş durumdayız ki deneyimi sözcüklerin ardına koymuş durumdayız. Deneyimin kendisinin, gerçek öğretmen olduğu unutup; deneyimi yaşama gerçeğine sırtımızı dönmüş durumdayız.

Dün, özel bir rahatsızlığı olan danışanımızla çalışıyorduk. Oldukça zor ve meşakatli bir uygulamaya bir giriş yaptık birlikte. Yıllarca ön çalışmalar yapmış tanıdığım, bildiğim bir çok insandan çok daha ilginç bir deneyimdi yaşanan. Yaklaşık 10 günden fazla birlikte manuel terapiler ve belli egzersizlerle çalışmalar yapıyorduk. Dün, bedenindeki doğuştan gelen sağlık sorunu üzerinde belirli bir değişim yakalayabilmeyi başardık. Ancak esas gelişim, bütün bunların ötesinde kendi kendini gözlemlerken geldi. Gevşemeyi öğrenen beden, bir anda kendisinin doğal halini buldu. Doğal hali içinde ise kendiliğinden gelen mutluluğu.

Hiçbir şey konuşulmadan, hayatın anlamı ya da bir çok olumlamaya gerek duyulmadan sadece kendisini izleyerek, yaşadığı süreci birebir deneyimleyerek bilginin kendisini bulmasına destek olduk. O bilgi, farkındalığını kendine döndürerek sadece yaşadığı anın içinde olabilmesinin fiziksel engellerini nasıl en aza indirebildiğini görebilmesini sağladı.

Çoğumuz kendimizi güvende hissedebilmek için yaşadığımız deneyimleri özel bir takım süreçlere bağlama eğilimindeyiz. Yaşanan durum çoğu zaman belirli bir şeyi idrak edip, gerçek bir anlama durumuyken, biz elimizden geldiğince allayıp pullayarak anlatacak hikayeye dönüştürüyoruz. Örneğin, gündelik yaşantımızın büyük bir kısmında endişelerimiz, beklentilerimiz, isteklerimizle bolca vakit geçiririz. Dikkat ederseniz her biri zamanımızın büyük kısmını kolaylık doldurur. Çünkü işe gitmek, arabaya benzin almak, o takımı almak, arkadaşlarla yapılacak toplantılara katılmak gibi büyük endişelerimizle meşkul oluruz. Bu döngüyü en kolay bir hastalık kırar. Hastalık bizi ele geçirdiği an bu önemli ve acil olan alışkanlıklarımızı kenara koymak zorunda kalırız.

Alışkanlıklar ve istekler rafa kalkar çünkü ağrımız vardır, ateşimiz yüksektir, ilaçlar olmadan ayakta bile duramıyoruzdur. Ya da anksiyete ve/veya depresyon bizi pençesine almışken hangi işimizi düzgün yapıp, hangi yemeğimizin tadını çıkartabileceğimizi düşünebiliriz ?
İşte bizler için bütün düğüm ortaya çıkıyor. Bedenimize o kadar yabancılaşıyoruz ki yaşadığımız “an”ı unutuveriyoruz. Ancak bedenimiz bizim unutmamızı bu kadar kolay affetmiyor.

Bedenimiz doğduğumuz andan itibaren belirli bir miktarda kaynağa sahip. Bu kaynak her an tükeniyor. Belirli yaşam biçimleri bu tükenişi hızlandırıp kimi zaman hastalanmamıza, kimi zaman da erken yaşlanmamıza sebep oluyor. Mevcut toplumsal gelişim bizlerin bedenlerini ya da bedensel becerilerinin geliştirilmesindense düşünsel becerilerimizi geliştirmemizi daha fazla önemsiyor. Daha hızlı çalışan analitik bir beyin, daha güçlü bir hafıza, ciltlerce kitabı rahatça hatırlayarak herhangi bir konu üzerine saatlerce konuşabilmeyi daha ciddiye alıyoruz. Geçmişin değerli bilgilerini ellerimizi, bedenimizi kullanarak gerçekleştirebildiğimiz her eylemi yadsıyoruz. Bu nedenledir ki toprağından uzak nesiller olarak yetişir olduk. Ağaca çıkmadan, toprakta dizleri kanamayan, salkımından koparılmamış domatesleri yemeden gençliğine adım atıyor, büyüyor nesillerimiz. Geçmişte toprağın içinde büyüyen, gelişen, yaşlanan insanlarda daha seyrek rahatsızlıklar görülürken; modern hayatın kaçınılmaz parçası binalar arasında büyüyen insanlar hastalıktan kendini kurtaramıyor.

Eskinin deneyimle gelen bilgisinin yerini sadece uygulamaya bile gerek duymadığımız bolca bilgi ile dolduğumuz bir hayata evriliyoruz. İhtiyacımız olmayana sahip olmayı seviyor, hep daha fazlasının peşinde koşuyoruz. Her adımla bedenimizle,ruhumuzla aramızdaki mesafeyi arttırıyoruz. Bedenimizle olan bağımız koptukça da hastalıkları davet ediyoruz. Kendimizi kendi bedenimizden kopartmayı bir tür gelişmişlik sayıyoruz. Zihnimizi sürekli gelecekteki gerçekleşeceklerde, kendimiz dışında gelecek olanlara bağlanıp elimizde olan kısıtlı kaynakları an be an savurganca tüketiyoruz.

Hepsinin başında anlamamız gereken, olabildiğince basit şekilde yaşamımızı devam ettiren beden dediğimiz yapının bilincinde olmak. Ona takıntılı bir biçimde tutunmak değil. Bedenimiz olmadan bu yaşamı yaşayamayacağımızı anlamamız gerekli. Anlayabildiğimizde bedenimize gereken özeni gösterebileceğiz. Gereksiz beslenmeleri en aza indirmeli, düzenli egzersizler yapmalı, bedenimizi aşırı tüketebilecek duygu ve zihinsel faaliyetlerden olabildiğince uzak durmaya gayret edebilmeliyiz.

Her gün bedenimizin ihtiyaç duyduğu kadar su içerek, yürüyüşü hayatımızın bir parçası haline getirmeye çalışarak bunun ilk adımını atabiliriz. Yürümeye zaman bulamıyorsak herhangi boş bir odada yapabileceğimiz egzersizleri öğrenerek ve bunları uygulayarak yaşam kalitemizi arttırabiliriz. Zihnimizi sakinleştirebilmek için sessizce oturmayı, kendimizi izlemenin, kendimizle başbaşa kalmanın tadını çıkartabiliriz.

Yazımın başında birlikte çalıştığımız bir danışanımızdan bahsettim. Birlikte çalışmaya başladığımız ilk gün bir karar verdik ve ’’ tüm uygulama zamanlarının keyfini çıkartacağımıza’’ söz verdirdik. Sonunda bildiği, öğrendiği, katıldığı tüm eğitimleri bir kenara bırakarak sadece yaşadığı anlarda kalmayı deneyimleyerek, farkındalığını kendinde tutarak mutlu oldu. Bunu okuduğu bir yerlerden, dinledikleriyle değil, sadece bulunduğu zaman içinde yaşadığına tutunarak sadece yaşadığı zaman diliminde kalarak kendi başına yaptı. Artık ellerinde kendi kendine kazandığı bir bilgi var. Yaşayarak birebir deneyimleyerek öğrendiği. Bundan sonrasında yapacağı yegane şey, deneyimle edindiğini tekrar tekrar yaşamak, bu anlarını yapabileceklerini unutmamak.

Bizim yapabildiğimiz sadece, bu yolculuğunda ona eşlik edebilmekti. Bilgimizi, bilginize dönüştürmenize destek olmak. Böylece birlikte gelişir, birlikte değişir, birlikte kendi gerçeğimizle yüzleşmeye özen gösteririz. Şifa’yı gizemde aramayız. Sadece olana güvenir, eylemin içinde ilerleriz.

Facebook Sayfamız için tıklayınız.



Skip to content